CEVICHE

Hazır içime yazma isteği düşmüşken (gerçi son yazıyı tam bir ay önce yazmışım ama olsun ) yine Londra’da çok sevdiğim hatta hayran olup, bayıldığım, tadına doyamadığım yemekler yediğim Ceviche hakkında yazmaya karar verdim.

Şimdi insanın hiç tanımadığı birisinin tavsiyesine göre bir yere gitmesi biraz zor. Mesela öyle kişiler var ki etrafımda onlar nereye süper dese denediğimde beğenmiyorum, kendime göre onları gruplara ayırdım, eğer … (ismi lazım değil) bir yere güzel dediyse kesin kötüdür ya da …  kötü dediyse gidip denesem iyi olacak. Hem ben bugüne bugün Anthony Bourdain’in bile önermiş olduğu bir dondurmacıyı beğenmemiş insanım, öz güvenime gelin 🙂

Neyse canım siz hesabı kendi ödeyen insandan korkmayın, davetli değiliz reklam yapma peşinde değiliz böyle insanın dediklerine güvenilir.

Benim severek takip ettiğim birkaç isim var. Bunlardan birisi İstanbulfood  , diğeri Fahri Gediz şimdilik aklıma gelenler bu kadar, bunun dışında instagramda takip etmeyi sevdiğim Le Fooding hesabını tavsiye ederim, her ülkeden paylaşımları var, elbet bir gün giderim diye beğendiklerimi not alıyorum.

Ceviche normalde bir yemek ismi çiğ balık dilimlerinin narenciye suyunda bekletilmesi ile hazırlanıyor, balıklar bu suyun içinde bekledikçe asit yardımı ile pişiriyorlar. Bu mekanımız da adının hakkını veriyor ve inanılmaz lezzetli cevicheler hazırlıyorlar, özellikle de soslarının tadına doyum olmuyor. Profesyonel mutfakta en önemli ve zor şeylerden bir tanesidir sos ve evet burası tek kelime ile harika.

Menüde Ceviche Bar dışında Grill ve Salad seçenekleri de mevcut.

Jalea Steamed Buns £8 / Deep Fried Sea Bass and salmon, steamed buns, salsa  criolla, amarillo chili sour cream

  • Bu menünün Classic Favourites bölümünden benim de favorim gittiğiniz zaman mutlaka deneyin, her zaman menüde bulunuyor.

Genelde böyle yerlerin tek sorunu porsiyonlar çok küçük ve doymak isterseniz bir sürü şey yemeniz gerekiyor, bu kadar güzel şey yedik yanında da şarap içelim derseniz hesap biraz kabarık gelebiliyor.

Biz en son karnımızı doyurmalık değil, atıştırmalık gitmeye karar verdik, 3 tabak ve 2 kokteyl içip kalktık. Londra’da yaşıyorsanız bu mantıklı olabilir ama tatile geldiyseniz bence oturup güzelce yiyin ama şarap değil kokteyllerin de tadına mutlaka bakın.

Salmon, cucumber tiger’s milk, sweet potato dices, pickled red onion

Bu balık hakkında da ayrı bir yorum yapsam iyi olur, en son gittiğimizde menüde vardı, biz de ilk defa görünce denedik. Salatalık soslu somon. Eğer yoğun çiğ balık tadından hoşlanmıyorsanız bunu es geçebilirsiniz.  Aslında çiğ tat almıyorsunuz sadece sos baskın değil. Diğer balıklar daha ince dilimlenmiş ve soslar daha baskın olduğu için balığı yemek daha kolay oluyor, bunda ise sos değil balık daha ön planda.

  • Eğer menüde passion fruit ile yapılmış sos görürseniz, hiç durmayın sipariş verin, çok leziz.

Tiger’s Milk ise narenciye esaslı soslar için Peru Mutfağı’nda kullanılan genel isim.

Bu balıklar menünün Ceviche Bar bölümünden, zaman zaman bunlar değişebiliyor ama nasıl göründükleri ile ilgili fikriniz olması açısından yine de paylaşıyorum.

Seabass Ceviche amarillo chilli tiger’s milk, limo chilli, sweet potato, red onion £8

Çok lezzetli, deneyin.

Cobia(beyaz etli bir balık) blood orange and rocoto tiger’s milk, heritage radish, baby cucumber £11

Cafe de la sierra  £5/ Lucuma sable, dulce de leche, mocha sauce, whisky coffee jellies

İşte muhteşem final. En hafif en leziz tatlılardan bir tanesi. En son gidişimde yemedim hala pişmanım. Ağızda akan bir krema ve o minik jelibonlar inanılmaz güzel.

 

En büyük problem yine rezervasyon, Londra’da akşam saatlerinde bir yere girip de yer bulabilmek çok zor. Buraya da rezervasyon şart. 4’ten önce giderseniz bar bölümünde yer bulabilirsiniz (şansa)

 

Ceviche Soho

Mon – Sat: 12pm – 11.30pm
Sun: 12pm – 10.15pm
Please note, our hot kitchen is closed 3-5pm Mon-Thurs.

Call us on 020 7292 2040

Email: soho@cevicheuk.com

 

 

Share the joy

Written by Simge Çalışkan

Küçükken hep mutfağa girerdim, çok güzel yemekler yapardım..." diye cümleye başlamak isterdim ama benim hikayem maalesef böyle başlamıyor... Evlenince aç kalmamak için yemek yapmaya başladım, soğan ve sarımsaktan nefret eden bir insandım... Bu yüzden soğansız yemek yapma girişimlerim de oldu ama tatsızlıkla sonuçlandı. Böyle bir insanın aşçı olmaya kalkışması pek de tutkulu görünmüyor farkındayım. Ama evde her gün yemek yapınca aslında yemek yemesini ve yapmasını çok sevdiğimi sadece farklı tatlar aradığımı farkettim. Yeni kitaplarla değişik yemekler denedim, yedim, içtim... Daha sonra gazetede gördüğüm bir ilanla Mutfak Sanatları Akademisi'ne yazıldım. Gerçek mutfakta çalışmak nedir hiç bilmezken mutfağın enerjisine, hızına ve hatta o adamı öldüren stresine bile aşık oldum ve artık diplomalı bir aşçıyım..

Leave a Comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.