ABDÜLKADİR
IMG_20130407_170624

Bakırköy’e çok sık gittiğim halde daha önce adını duymadığım hatta önünden geçtiğim halde farketmediğim bu yeri Vedat Milor sayesinde öğrenip “güzel bir yermiş, eve de yakın” diyerek bir haftasonu gidiyoruz.
Aslında dışarda yemek yemeyi sevmiyorum, çıktığımda ise esnaf lokantalarına hiç gitmiyorum, evet içlerinde güzelleri var ama biri çok güzel demeden girip yemek yemem çok zor.
Eşimle ayda bir kez daha çok evde yapamayacağım yemeklerin olduğu yerlere gitmek bizim için daha büyük bir zevk.

Biz iki hafta üstüste Abdülkadir’e gittik, ikisinde de aynı şeyleri yedik, bir iki farkla.
Menüde en sevdiğim şey tadımlık tabaklar olması, böylece daha çok şeyi tadabiliyorsunuz, gerçi normal tabaklarda çok büyük değil, bir tabakla pek de doymazsınız.

Biz ilk gittiğimizde birer porsiyon döner, elma ekşisi, tadımlık mantı, tadımlık tirit, etli ekmek ve pastırmalı ekmek yedik.

Bir porsiyon döner, isterseniz pilav üstü de var ama bu lezzeti sade yemek en güzeli.
Şirinevler’de bulunan Sebat Dönerin tahtına oturdu, bunu ilk sıraya aldım.

Daha önce hiç içmediğim ve tadının nasıl olması gerektiğini bilmediğimden dolayı ben bu ekşiyi beğendim, daha iyisi var mı bilemiyorum, yemeklerin yanına yakışmaz bu derken gerçekten süper de gitti.

image (3)

Ekşi elmadan ve erikten yapıldığını söylediler ama ikinci gidişimde başka bir servis elemanı ekşi elma kuşburnundan yapıldığını anlatıyordu bir masaya…
Hangisi doğru ekşi elma ve kuşburnu daha mı uygun sanki?

image (1)

Yine tadımlık söylediğimiz özellikle “kaşıkla yiyin, tadı suyundadır” diyen bir sesle kaşıklarımızı daldırdık, simit ile yapılıyor ama benim gibi yurdumuzda satılan simitlerle yapıldığını sanmayın, “bu nasıl simit simit yok bunun içinde” diye söyleniyordum aklım başıma gelene kadar, Kastamonu simidi bizimkinden epey farklıymış.
Gidince kesinlikle tadılması gerekiyor.

image (2)

Mantıyı ben pek sevemedim, hamuru çok güzel tam kıvamındaydı ama iç harcındaki kıymadaki soğan beni biraz rahatsız etti.

image

Yemekte son vuruşu etli ve pastırmalı ekmek söyleyerek yaptık. Sıcacık masaya gelip, üzerinde mis kokulu tereyağını gezdirip servis yaptılar.
Etli mi pastırmalı ekmek mi derseniz, kesinlikle pastırmalı derim, yemeğin sonunda yanında çay ile kesinlikle süperdi.

İkinci gidişimde bu sefer ana yemeğin tadına bakmak istedim ve tas kebabı siparişi verdim, yanında aslında sebzeli pilav istemiştim ama özbel pilavı geldi.
Ben tas kebabının içinde kızartılmış patates de var biliyorum ama bunun içinde etten başka bir şey yoktu.
Tadı güzel miydi evet, ama öyle çok da şahane değil, et yumuşacık yalnız en önemli kısım da o.
Görüntü biraz kötü sanki çok yağlı gibi öyle değildi.
Hani bir daha gitsem yer miyim, yok yemem.

IMG_20130413_213008_1

Bu nasıl bir cacıktır, böyle bir cacık varmış da biz şimdiye kadar ne içmişiz, neden haberimiz yok..
Koyu kıvamlı, biraz acılı…

İkinci gidişte eşim kapanışı ayva tatlısı ile yapıyor, biraz fazla kırmızı…
Ben tatmadım ama tadı yerindeymiş, çok tatlı değil kıvamı yerinde.

Bir gittim, gördüm, yedim yazısından sonra saat gece 12’yi geçmiş ve ben acıkmış bir haldeyim.
Yolunuz düşerse bir uğrayın ve özellikle döner, tirit ve pastırmalı ekmeğin tadına bakın ama sakın sakın bunların yanında cacık içmeyi unutmayın.

Fiyatlara gelince çok pahalı değil gibi ama porsiyonlar küçük olduğu için bir yemekle doymuyorsunuz ve birkaç yemek söyleyince fiyat biraz artıyor.
İki kişi 50-60tl yi gözden çıkarmak lazım.

Share the joy

Written by Simge Çalışkan

Küçükken hep mutfağa girerdim, çok güzel yemekler yapardım..." diye cümleye başlamak isterdim ama benim hikayem maalesef böyle başlamıyor... Evlenince aç kalmamak için yemek yapmaya başladım, soğan ve sarımsaktan nefret eden bir insandım... Bu yüzden soğansız yemek yapma girişimlerim de oldu ama tatsızlıkla sonuçlandı. Böyle bir insanın aşçı olmaya kalkışması pek de tutkulu görünmüyor farkındayım. Ama evde her gün yemek yapınca aslında yemek yemesini ve yapmasını çok sevdiğimi sadece farklı tatlar aradığımı farkettim. Yeni kitaplarla değişik yemekler denedim, yedim, içtim... Daha sonra gazetede gördüğüm bir ilanla Mutfak Sanatları Akademisi'ne yazıldım. Gerçek mutfakta çalışmak nedir hiç bilmezken mutfağın enerjisine, hızına ve hatta o adamı öldüren stresine bile aşık oldum ve artık diplomalı bir aşçıyım..

Leave a Comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.