Paris güzel bir şehir, imkanım olsa da tekrar gitsek, hasret gidersek kendisiyle.
Ben görmeden aşık olmuştum bu şehre, gitmeden önce de olumsuz o kadar yazı okudum ki, hayal kırıklığına uğramaktan çok korktum açıkçası.
Kocaman caddelerini, parklarını, şirin kafelerini, çikolatacılarını, beyaz örtülü restoranlarını, her çeşit ürünü bulabildiğin marketlerini, kapı önlerine konmuş ikinci el kitap satan tezgahları, Fransızca’yı, tereyağını…. yakından görünce her şeyini daha çok sevdim Paris’in…
SADAHARU AOKI
Sadaharu’yu Cafe Fernando’nun yazıları sayesinde tanıdım, yoksa bilgi sahibi olduğum biri değildi, o anlatınca “bu kadar gelmişim buralara tatmadan da gitmem” dedim.
Pazartesi günleri burası kapalı haberiniz olsun.
Burada da çoğu şeyi tatmak isterdim ama maalesef sadece çikolatalarından aldım, hemen tüketilmesi gerekmediği için.
Böyle çikolataları yediğim zaman “biz normalde ne yiyoruz” demeden edemiyorum, gerçek çikolata tadındalar…
Kendime hediyedir…
İçinden çıkanlar ise yemelik değil sonsuza kadar saklamalık sanki..
Kutudan çıkan bu çikolatalar sırasıyla, yabanmersini, karamel, frambuaz, kahve, çilek, portakal, passion fruit, limon, wasabi, bambu, earl grey ve hindistan cevizi..
Limon, çilek, portakal ve passion fruit favorilerim oldu.
PIERRE HERME
Reçel kavanozları, belki bunlardan da bir tane alıp getirebilirdim ama hiç aklıma gelmedi…
Bu şahane tadı anlatmamın imkanı yok, yerken kendimden geçtim diyebilirim.
Alt kısmı ağızda dağılan bir tart, üstü ise kaymak gibi bol kahve tadında bir krema…
Eğer Pierre Herme’ye giderseniz macaronlarının dışında diğer tatlılarından da mutlaka deneyin.
En sevdiklerim Creme Brulee ve Passion Fruit ile yapılan macaronlardı…
Sanırım ben bu çikolataların bu tatlıların lezzetlerini unutana kadar kolay kolay bir şey beğenmem.
Küçücük bir dükkan zaten Pierre Herme, iki kere gittim ve ikisinde de içerisi çok kalabalıktı.
Pastane gezisini bitirdikten sonra metroya binerek Montmartre‘ye doğru yola koyulduk. Burada Sacre Coeur’a çıkan yokuşta üzerinde Paris yazan her türlü hediyelik eşya satan dükkanlar var, diğer yerlere göre buradaki ürünler hem daha güzel hem de daha ucuzdu, alışverişinizi buradan yapabilirsiniz.
Sacre Coeur
Sacre Coeur’u gezip, etrafında biraz soluklandıktan sonra kiliseyi arkamıza alıp sola doğru Montmartre sokaklarında yürümeye başladık, buralarını da çok sevdim.
Paris’te tam bir Paris’li gibi gezeceğiz ilkesiyle, yine biraz dinlemek için yolumuzun üzerindeki bir kafede oturup, çayımızı içtik.
Yol boyunca bize hediyelik eşya dükkanları, butikler, kafeler, çikolatacılar, peynirciler, sattığı deniz ürünlerinde aklımın kaldığı bir dükkan eşlik etti.
Montmartre merdivenleri
Yolun sonunda merdivenlerden aşağı inerek de Moulin Rouge‘a vardık.
Moulin Rouge
Bu sokağın da sağında solunda fotoğraf çekilip çektikten sonra Galeries Lafayette‘e doğru yola çıktık.
Burayı görünce anladım ki, böyle büyük bir yer bir tek günde gezilmezmiş, benim de mağaza mağaza gezecek vaktim yok.
Hem içerisi inanılmaz kalabalık ve havasız, zevksiz..
Zaten şehir o kadar güzel ki, zamanımı kapalı yerlerde kalarak harcamak istemiyorum.
Gelme nedenim de buranın gurme katını gezmekti, hemen oraya doğru gidiyorum.
Kadın ve erkek olarak iki bina şeklinde burası, gurme katı ise erkek kısmında…
Her şeye ” a bu neymiş, a bunu da alalım, a bu nerde kullanılıyor ki” yorumlarını yaptıktan sonra biraz dinlenmeye karar veriyoruz.
Bu kat içinde de yemek yenilecek yerler var ve biz şans eseri çok şahane bir ekmekçi keşfediyoruz.
Eric Kayser kendisi zaten ünlüymüş, tanımış olduk, buradan zeytinli ve kurutulmuş domatesli ekmekten yapılmış bir sandviç alarak yanında mis gibi bir çayla yedik. Paris’te başka şubeleri de var, denk gelirseniz mutlaka öğle yemeğinizi burada yiyin.
Bu markette neler olduğuna gelince kısaca,
Çeşit çeşit hardallar,
Görünce Bugs Bunny’i hatırlatan havuçlar
Mini salatalıklar
Bu kabukların içindekilerin salyangozla ilgisi yok, marketi gezerken gördüm ki, kavanoz içinde bu kabukları ayrı satıyorlar, siz içine bir dolgu malzemesi hazırlayarak koyuyorsunuz.
Çeşit çeşit zeytinyağları (tabiki aldım), çeşit çeşit makarnalar (onlardan da aldım), çeşit çeşit çikolatalar, bisküviler, elimde olsa her şeyi alacaktım.
Elimde olsa eric Kayser’dan ekmek alıp, tereyağımı da alıp evime öyle dönecektim.
LA FERRANDAISE
Sıra geldi günün en güzel kısmı olan akşam yemeğine otelimize çok yakın olan bu yere rezervasyon yaptırmadan geldiğimiz için biraz ayakta beklemek zorunda kaldık.
İçerisi çok kalabalık, hem de çok küçük.
Loş ışıklı, her yerde olduğu gibi içiçe masalar ve duvarlarda inek resimleri, sevimli bir Fransız mekanı.
Burada 34euro’ya başlangıç, ana yemek, tatlı ya da peynir tabağı alıyorsunuz.
Ama ana yemeklerde de başlangıçlarda da çeşit bol…
Bizim gibi az yiyen insanlar için böyle menüler biraz zor oluyor ama yine de çok şey tatmış oluyoruz.
Yemeklere gelince
Cremeux de choux fleur, oeuf bio poche, copeaux d’andouille a la plancha
Creamy cauliflower, poched organiz egg, chip of andouille
Gayet anlaşılmaz bir yemek değil mi…
Karnabahar çorbası içinde poşe yumurta (çılbır gibi)
Sanki çok uyumsuz ve tadı kötü bir yemek gibi geliyor insana ama kesinlikle çok lezzetli, zaten çorba delisi biri olarak sıcak bir sey hasreti kurarken bu çorba beni inanılmaz mutlu etti.
Yalnız bu çorbanın tek sorunu içinde domuz parçaları olması yani domuz yemiyorsanız eğer andouille diye bir şey görürseniz uzak durun. Kendisi domuz, sarımsak ve soğandan yapılan bir tür sosismiş.
Fine tarte de poivrons, courgettes et ricotta, pomme râpée au curry
Fine pie pepper, zucchini and ricotta, grated apple curry
Eşimin şansına güzel bir başlangıç düştü, bol sebzeli ve ricotta peynirl, bir başlangıç
Pièce de bœuf 180g, polenta aux herbes fraîches
The 180 g piece of “Ferrandais” beef, polenta with fresh herbs
Bana sormayı unuttular ama genelde “etinizin nasıl pişmesini istersiniz” diye bir soru geliyor, olması gereken az pişmiş aslında ama herkes bu şekilde yiyemiyor.
Rare – Az Pişmiş
Medium Rare – Orta az
Medium – Orta pişmiş
Medium Well – Orta iyi
Well Done – İyi pişmiş
Senyon – Az pişmiş, kanlı
Sauté de veau de lait à la tomate, olives et origan riz pilaf
Sauted of “Ferrandais” suckling veal tomatoes, olives and oregano rice pilaf
Suckling süt danası demek (yemese iyi olurdu bence ama neyse) eşim bu yemeği yerken çok mutluydu, tel tel dağılan bir et, güveçte hafif ateşte uzun süre pişmiş. Özetle çok lezzetliymiş diyebilirim.
Ve nihayet yemeğin sonunda geldik, tatlı..
Figues rôties au miel, moelleux d’abricots secs, glace mascarpone
Roastes figs with honey and dried apricots, mascarpone ice cream
Fırınlanmış incir, sadece bu…
Ama o kadar ağır yemekler yiyorlar ki, şu basit sadece fırınlanmış sıcacık incir ve yanında gelen dondurma inanılmaz güzeldi diyebilirim.
O kadar yemeği yiyip, üzerine bir şişe şarabı da devirdik, ayrıca bugün yani o gün bizim evlilik yıldönümümüzdü kutlu mutlu olsun yeniden..
Burada ingilizce menü var. Çok bilmeseler de garsonlar ingilizce konuşuyorlar.
La Ferrandaise
8, rue de Vaugirard, 75006 Paris
Station Metro- Odeon-Cluny Sorbonne
Pierre Herme
185, rue de Vaugirard, 75015 Paris
Sadaharu Aoki
35, rue de Vaugirard, 75006 Paris